DOLAR

34,2606$% 0.33

EURO

37,8124% 0.09

GRAM ALTIN

2.929,64%0,48

ÇEYREK ALTIN

4.994,00%0,08

TAM ALTIN

19.913,00%0,08

a

Kaşkayı Türkleri Tanıtımı

Kaşkayı Türkleri Tanıtımı

2. Bölüm

Göçebe Eğitim Sistemi, Kaşkayı Türkleri’nin son çöküşü

Kaşkayı Birleşik Türk Elleri Özel yaşam koşullarına tabi Türk boyları arasında en çevik, güçlü ve sağlam yapıya sahip olan boyların zaman içinde bir araya gelmesiyle oluşmuştur.  Öte yandan Türk geleneklerine dayanan merkezi bir yönetim sistemi, tarih boyunca bu yapıyı daima doğru yolda tutmaya çalışmıştır.  İşte tam da bu nedenle, bu Türk toplumu, farklı saldırı ve zorluklara rağmen son yüzyıla kadar ayakta kalabilmiştir.  Ancak teknolojik devrimle birlikte dünyanın her köşesini kasıp kavuran bilim ve teknoloji dalgası, çok ciddi yan etkilerle Kaşkayıyurt’a da geldi.  Aslında kimse düşmanların, bilimi silah olarak kullanacağını düşünmemişti ve Kaşkayı Türklerinin gözünden uzak kalmıştı.

Bu düşman Kaşkayı Türkleri’nin gönüllü olarak teslim olacağı tek düşman olacaktı.  Elbette bu projenin hayata geçirilmesi için çok detaylı ve uzun vadeli bir program hazırlandı.  Amerikalı danışmanlar kapsamlı planlarını hayata geçirmek için en uygun zamanı buldular, bu planda eksik olan tek şey akıllı ve iyi eğitimli yerlilerdi.  Kaşkayıyurt’ta ve Kaşkayı Türkleri arasında Muhammed Behmen Beygi’yi keşfedip ona yaklaştılar.  Kaşkayı Türkü olduğu için halkının acılarını gören, öğrenmeyi ve öğretmeyi seven biriydi.  Tahran Üniversitesi mezunu Behmen Beygi, daha önce Tahran’a sürgün edilen ikinci sınıf Kaşkayı hanlarının ailesindendi.  Türkçe ve Tacikçenin yanı sıra İngilizce ve Almancayı da iyi biliyordu.
Hatta Alman istihbarat askerlerinden oluşan ekip Nâsir Han kampındayken Behmen Beygi Nâsir han kampında tercüman olarak görev yapıyordu.

Bu Amerikalı danışmanlar, Kaşkayı Türklerinin yeni neslin eğitimindeki engeline çözüm bulmuşlar ve Şah’ı bu asimilasyon (veya kültürel dönüşüm) programının gerekli olduğuna ikna edip, bunun uzun ancak başarılı bir yol olduğunu vurguladılar.  William Warren, Truman tarafından, Behmen Beygi  Kaşkayıyurtdan ve Dr. Fatemi de hükümet tarafından bu projenin lider ekibi olarak seçildi.  Bu sırada Amerikalı bir üniversite profesörü olan Glen Gagon, Behmen Beygi’ye danışmanlık yapmak üzere Yong eyaletinden Şiraz’a geldi.  Bu öğretmen Amerika’daki Kızılderililerin asimilasyonu konusunda uzmandı.  Hatta doktora tezini İran’daki göçebelerin eğitimi üzerine yazdı.  Bu hocanın yardımıyla Behmen Beygi, Kızılderilere verilen eğitimi yakından görebilmek için gizlice Amerika’ya götürüldü.  O dönemde Washington Üniversitesi Antropoloji Bölümü Başkanı olan ve yıllarca Kaşkayı Türkleri arasında yaşayan Amerikalı

Dr.Lois Beck, Kaşkayı Türkleri hakkında yazdığı kendi araştırma kitabında şöyle yazmış: “Behmen Beigi, 1951 yılında (1953 darbesinden iki yıl önce), Hoppilerin (Amerika’daki bir Kızılderili grubu) eğitim programlarını yakından takip etmek ve aynısını Kaşkayı Türklerine de uygulamak için gizlice Dr. Gagon’la birlikte Arizona’ya gitti.”  1953 yılında Reuters haber ajansının darbeden önce yayınladığı bir raporda Glen Gagon’i, İran göçebelerinin eğitim kurucusu olarak tanıtılmış ancak Behmen Beygi’nin kendisi Kaşkayı Türkü olduğundan dolayı bu projeni  oldukça iyi ve istenilir bir şekilde ilerletti. Bu eğitim sistemi tüm İranlı göçebelere uygulandı. İran genelinde yaşayan Şahseven Türkleri, Halac Türkleri, Horasan Türkleri, Türkmen Türkleri, Bıçakçı Türkleri, Lorlar, Bahtıyarlılar, Beluciler de yavaş yavaş projeden nasibini almaya başladı.  Behmen Beygi çok kısa
zamanla bu işin öncüsü olarak tanındı ve güçlü bir propaganda sistemi sayesinde körlerin, zavallıların ve çobanların kurtarıcısı olarak tanındı.  7-8 yaş arası çocuklar 5 yıllık bir eğitim sürecine tabi tutularak Şiraz merkezli Danış Saray’da (ön lisans üniversitesi olarak) kısa süreli eğitim aldılar ve Kaşkayıyurt’taki tüm boyların ve obaların okullarına öğretmen olarak atandılar.

Bu işe alım süreci o kadar titizlikle düşünülmüştü ki, tüm ebeveynler çocuklarını gönüllü olarak bu okullara gönderiyordu ve çocuğun öğrendiği ilk şey, Türklerin kültürsüz, gerici, katil ve yağmacı olduğuydu.  Okudukları derslerde Türk tarihi tamamen silinip yerine sahte bir Fars tarihi konuldu. O kitapların öğretilerine göre bu insanlar Türk değillerdi ve Moğolların İran’a saldırmasından sonra dilleri kılıç gücüyle Tacikçeden Türkçeye değişmiştir.  Türk çocukları böyle eğitim alıp boylarına öğretmen olarak döndüklerinde, her şeyden habersiz olan aileleri, beyinlerine yerleştirilen yanlış bilgileri bilimin sağladığı gerçek olarak kabul ettiler, çok kısa sürede Kaşkayı’nın siyasi yapısı içten bir geri dönüşü olmayan bozgunluk ve çöküşe doğru sürüklendi.  Bu süreç 1979 İran İslam devrimine kadar devam etti.

İran İslam Devrimi;

1979 Devrimi, Kaşkayı Türkleri topluluğunu bir kez daha toplumsal bir şok ve uzun vadeli zihinsel karışıklığa uğrattı. Yıllarca sürgünde olan Kaşkayı Türkleri liderlerinin tekrardan geri dönmeleri ve devrim sonrası ilk parlamento seçimlerinde kazanmalarına rağmen, Ruhulla Humeyni’yi dini lider olarak atayan Fransa hükümetinin, dolayısıyla İran İslam hükümetinin Türklere karşı düşmanca tavırları ve uyguladığı politikalar hiçbir sekteye uğramadan devam ettirildi. Eskisi gibi asimilasyon, Zülüm ve yok etme politikaları bu sefer Dincilik ve Şiilik kılıfına bürünmüştü.

Kaşkayı Türklerine yapılan baskı ve asimilasyon politikası giderek daha sert ve kapsamlı bir biçimde, yeni rejimin gündemine alındı. İran İslam Cumhuriyeti planlamacıları, “Sipahı Pasdaranı Eşayır Conub” (Güney Aşiretleri Devrim Muhafızları)” adına bir ordu oluşturdular. Bu kez Truman projesi örnek alınarak asimilasyon bizzat Türklerin kendi tarafından yapılacaktı ama eskisine göre temel fark, yeni asimilasyon politikaları şiiçilik üzerinden yürütülecekti!
Türk kadınlarının rengarenk kıyafetlerinin yerini İslami çarşaflar alacak, Kaşkayı Türklerinin düğünlerinin vazgeçilmezlerinden zurna ve nağara yasaklanacaktı.
Hatta Behmen Beygi’nin kurduğu okullar, gayri İslami okullar olduğu gerekçesiyle silinecek ve (Şii Şuubi düşüncesine uygun olarak) yeni okullar açılacak, bunun sonucunda da Türklerin kültürü İslamileştirme adı altında yok edilecekti.
Ancak Kaşkayı Türkleri arasında bunu hayata geçirmek o kadar da kolay olmadı.   Bu nedenle Kaşkayı Türklerine uygulanacak politika bir az farklı olması gerekirdi çünkü Kaşkayı Türkleri geleneksel yaşam tarzına sahip olan bir toplum olarak dini konulardan çok fazla etkilenmemiştirler. Devrimden kısa bir süre sonra hanlar artık İslam rejimi ile iş birliği yapmaya istekli değillerdi. Yeni rejimin Kaşkayı Türklerini yok etmeğe yönelik sinsi planlarını gördükten sonra Hüsrev Han, Nâsir Han ve çocukları (Dr. Abdullah Han, Huma Bibi) tarafından İslam Cumhuriyeti rejimine karşı silahlı bir direniş başlatıldı. Böylece merkezi hükümetle her türlü anlaşmaya varmanın yolu kapandı.Yeni hükümetin güneydeki Türk varlığına artık tahammülü yoktu.  Dolayısıyla bu güç mücadelesinin sonucu, kısa sürede Türk yöneticiler ile merkezi hükümet arasında uzlaşmaya varılamayan bir çatışmaya yol açtı. Bu silahlı direnişe meclis seçimleri sonrasında demokratik bir süreçte kendi halkı tarafından milletvekili seçilen Hüsrev Han’ın akreditesinin rejim tarafından iptal olunmasıyla başladı. Hüsrev Hanın özel ordusu Firuzabad dağlarında yeni kurulmuş olan Devrim Muhafızlarına karşı yoğun bir şekilde savaşıyordu. Nispeten uzun süren çatışmalardan sonra Hüsrev Hanın ordusunu yenmeyi başaramayan rejim en iyi bildiği acem oyununa başvurarak yeni bir tuzak hazırladı. Kazerun Şehirinde Ayatullah Humeyni’nin temsilcisi Mühendis Taherinin aracılığıyla Hüsrev Han’a bir mesaj gönderildi. Söylentilere göre bu mesajda Türklerin istediklerinin merkezi rejim tarafından onlara iade edileceği ve bütün Kaşkayı Türk ordusunun üyelerine genel af çıkacağı yer alıyordu. Tuzak çalıştı ve Hüsrev Han Şiraz şehrine geldi. Tutuklandı ve ağır işkencelere maruz kaldı. O zamanlar hala gelenek haline gelmemiş olan rejim muhaliflerinden baskı altında televizyon itirafları almanın bir ilki gerçekleşti.
Hüsrev Han’ı kamera karşısına çıkmaya zorladılar, ondan çok şok edici itiraflar aldılar ve kısa bir süre sonra onu idam ettiler.  Kaşkayı Türkleri’nin en sevilen lideri Hüsrev Han, Kaşkayı Türklerinin kenti olan  Fırzabat’ın(Firuzabad) tam ortasında asıldı! Kaşkayı Türkleri bu olanlara inanamıyordu. Hüsrev Han’ın idam edilmesinin ardından İslam’a ve mezhebe karşı olma suçundan dolayı her grup ve yaştan insan arasında bazen mahkemelerin bir dakikalık kararıyla, bazen de herhangi bir mahkeme kurulmadan yargısız infazlar yaygınlaştı.  Kaşkayıyurt’un her yerinden idam haberleri gelmeye başladı.  Pek çok Kaşkayı Türkü, İran İslam rejimi tarafından meydanlarda asılarak veya kurşuna dizilerek öldürüldü.  Cefer Keşküllü, Can Pulad Han Keşküllü, Hasan Keşküllü, Allah kulu Cihangiri, Mehin Cihangiri ve yüzlerce daha kişi bu yeni canlanmış ölüm makinesine kurban giderek canlarından oldular. Hüsrev ve diğer Kaşkayı Türklerinin idamı Kaşkayı Türklerinin onur ve gururunu çok feci şekilde zedelemiş oldu ve tüm Kaşkayı toplumunda büyük bir psikolojik baskı ve toplumsal bir bunalım ve kriz yarattı. Böylece Kaşkayı Türklerinin silahlı direniş ve mücadeleleri artık sona ermiş oldu.

Kaşkayı Türkleri’nin külturel intihar girişimi;

Tacikleşme (Farslaşma) süreci
Yüzyıllar boyunca çok güçlü bir merkezi yönetimin idaresi altında yaşayan Kaşkayı Türkleri topluluğu, Son İlhan’ın idam edilmesi sonucunda başkansız ilk gününü yaşamış oldu. Artık gerçekten kendini ölüm çemberinin ortasında görüyor, kötü günlerinin çoktan başlamış olduğunu hissediyordu. Eski rejimin yürüttüğü Göçebe Eğitim Sistemi sonucu Stockholm sendromuna yakalananlara karşı artık İslam Cumhuriyeti rejiminin harekete geçme zamanı gelmişti. Amaç Kaşkayı Türklerinin ölümünü olabildiğince acısız bir süreçte gerçekleştirmekti. Kaşkayı Türklerinin devlet benzeri donanımlarına dokunmadan, Mankurtları yeni bir yazılım gibi mevcut yapıya entegre ettiler. Aslında özünden uzak, Göçebe Eğitim sistemi içerisinde yetişen mankurtlaşmış ordu olmasaydı, bu toplum kendini hızla toparlayabilir ve eski Türk geleneklerine dayalı yeni rejime karşı güçlü bir pozisyon alabilirdi. Ancak durum böyle olmadığından Türk toplumunun büyük bir kısmı derin bir bunalıma girmiş ve Tacik kültürünün karşısında kendini bırakmıştı. Bu bakımdan Kaşkayı Türklerinin henüz ölmemiş olmalarına rağmen isteyerek intihara teşebbüs ettiklerini söyleyebiliriz.

Kaşkayı Türkleri’nin dirilişi;

Bütün bu olanlara rağmen Kaşkayı Türk toplumunun genellikle orta ve alt kesimlerinden bazı bireylerin emeği sonucu her ne kadar küçük olsa da Türklüğe geri dönüş dalgası başlatıldı. Türkçüler düğünler veya cenaze törenlerinin yarattığı buluşma fırsatlarını değerlendirerek üç beş kişilik gruplar oluşturup Türk Dili, tarihi, edebiyatı ve kültürü hakkında bilgi alışverişinde bulundular. Böylece Kaşkayı Türkleri’nin yeni mücadelecileri ortaya çıkmış oldu. Kültürel Mücadeleciler; Esetullah merdani, Furud ve Farhad cihangiri, Bijan Bahadori Keşküllü, Mehmut Eskenderi, Tahmuris Keşküllü, Manuçehr Kiyani, Efsaneh cihangiri,  ayvazullah seferi gibi liderler dil müzik, edebiyat ve folklor alanında büyük bir çaba harcayarak olabileceği kadar Kaşkayı Birleşik Türk Elleri’nin varlığını korumaya çalıştılar. Elbette rejim bugüne kadar devam eden bu süreci çeşitli yollarla engellemeye çalıştı. Rejimin  çeşitli planlarına karşılık vermeye çalışan Kaşkayı Türk aktivistler İslam Cumhuriyeti’nin her hamlesine karşı en uygun tepkiyi vererek ister istemez bir siyasi direniş sürecine girmiş oldular. Yaklaşık 25 yıllık bu siyasi idman sürecinden elde edilen başarılar, toplumu yeniden diriltmiş ve eskisinden farklı düzeyde yeni bir örgütlenme becerisine sahip olmasının önünü açmıştır. Son 10 yılda sosyal medyanın yaygın olması ile birlikte Kaşkayı Türkleri’nin haklarını aramak için yeni özgürlük alanlarını sanal dünya olarak belirlemeleri rejimin elini oldukça kısıtladı. Son 10 yılda Kaşkayı Türk toplumunun elde ettiği başarıların çok büyük bir kısmı sosyal medya sayesinde oldu. Dil, edebiyat, şiir kültür ve tarih üzeri kurulan yüzlerce sosyal medya kanalı, konuşma odaları ve tartışma grupları o kadar fazlaydı ki kısa bir zaman içerisinde bu toplumun ölmekte olan bedenine yeni bir ruh bağışlandı gibiydi. Doğal olarak bu sürecin sonunda Kaşkayı Türk toplumundan Turan ülküsüne bağlanmak ve Türk dünyasında kendini göstermek ve yeniden tanıtmak bekleniyordu. Bu köprü zaten Güney Azerbaycanlı Türk aktivistleri tarafından önceden kurulduğuna göre Kaşkayı Türkleri fazla vakit kaybetmeden doğrudan Türk dünyasına açıldılar.

 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Güney Azerbaycanlı Türklerin 2020’de Azerbaycan’a Destek Eylemleri

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.